Gezi Direnişi’ne Nasıl ve Neden Katıldım?

Gezi Direnişi’ne Nasıl ve Neden Katıldım?

Gezi Olayları olarak anılan ancak benim Gezi Direnişi ismini daha uygun gördüğüm eylemler zinciri, esasında geçen yıla kadar uzanıyor. Bizim bildiğimiz kısmı ise iş makinalarının 27 Mayıs akşamı Gezi Parkı’na girmesi ile başladı.

Gezi Olayları olarak anılan ancak benim “Gezi Direnişi” ismini daha uygun gördüğüm eylemler zinciri, esasında geçen yıla kadar uzanıyor. 6 Haziran 2012’de Taksim Dayanışması bir protesto düzenlemiş ve basın açıklaması yaptıktan sonra dağılmıştı. O günden sonra irili ufaklı pek çok protesto gerçekleşmişti. Ancak bizim daha aşina olduğumuz kısmı, iş makinalarının 27 Mayıs akşamı Gezi Parkı’na girmesi ile başladı.

28 Mayıs’ta yıkım ekipleri işlerine devam etmek istedi, ancak sayıları artan direnişçiler buna izin vermedi. 29 Mayıs günü sabah 5’te polis Gezi Parkı’na müdahale ederek direnişçilerin çadırlarını yaktı ve yıkım çalışmaları yeniden başladı. Aynı gün Üçüncü Köprü’nün açılışında köprünün ismini Yavuz Sultan Selim Köprüsü olarak açıklayan Erdoğan şu sözleriyle gerilimin daha da tırmanmasına neden oldu:

Ne yaparsanız yapın, orası için kararı verdik yapacağız…

Akşam saatlerinde ise Gezi Parkı’ndaki nöbete daha fazla direnişçi katıldı.


İşte bugüne kadar yaşananları içim yanarak izledim sadece…
Pek bir aktif olduğum Twitter hesabıma bakarsanız 30 Mayıs’a kadar adamakıllı bir şey göremezsiniz orada bu olaylarla ilgili. Susuyordum, çünkü bir İnşaat Mühendisi adayı olarak, direnişe destek verirsem iki yüzlülük yapmış gibi olacaktım.

Suskunluğumun Sona Erişi…

30 Mayıs sabahı suskunluğum biraz agresif bir şekilde sona erdi.

Eylemcilere de kızgındım. Karadeniz ormanları katledilirken yapılan duble yollara sessiz kaldıkları, AVM’lerin kafelerinden çevreyi kurtarma hesapları yaptıkları için. Ağaç katlederek değil belki ama, binbir türlü farklı yolla çevreye zarar verdikleri ama bunları görmezden geldikleri için kızgındım.

Twitlerimin etiketi #occupygezi‘den #DirenGeziParkı’na döndüğünde ise artık ben de direnişe destek vermeye başlamıştım ve sınavdan sonra Gezi Parkı’na gitme düşüncem vardı. Ama gerçekleştiremeyecektim, çünkü 31 Mayıs’a yetişmesi gereken bir ödevim bir de projem mevcuttu. Aynı gün Boğaziçi Üniversitesi Hocaları da Gezi Parkı’ndaki direnişe destek verdiklerini açıkladılar. 31 Mayıs’ta polis çok şiddetli bir müdahalede bulundu, yaralılara hastaneler yetersiz kaldı ve direniş diğer şehirlere de sıçradı.

31 Mayıs günü Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri de apolitik kimliklerinden sıyrılmayı başardılar ve gecenin bir vakti binler olup Gezi Parkı Direnişi için yürüdüler. Gerçekten tanıklık edilmesi gereken, eşsiz bir görüntüydü. Bu görüntü, artık direnişin bambaşka bir boyuta geçtiğinin en açık ve net ifadesiydi.

Ve Meydanlara İndim…

1 Haziran Cumartesi günü direnişe destek vermek ve yaşananlara bizzat tanıklık etmek için ben de meydanlara indim. 2 Haziran 2013 gecesi Dolmabahçe’de yaşanan acı olayların nasıl başladığını dürüst bir şekilde, yakında kaleme alacağım "Gezi Direnişi’nin Bir Günü" adlı yazımda okuyabileceksiniz. Ancak bu yazımın konusu direnişe nasıl ve neden katıldığımla ilgili. Nasıl katıldığımı anlattığıma göre neden katıldığıma geçebilirim.

Yukarıda da anlattığım gibi başlangıçta direnişe destek vermek konusunda çekimserdim, çünkü kendi içimde ikileme düşmüş bir haldeydim. Bir taraftan ömrüm boyunca bir çok inşaat yaparak çevreye bir dolu zarar verecek, diğer taraftan direnişe katılıp bunlara karşı olduğumu mu haykıracaktım? Üç gün boyunca bunu düşündüm ve yaşananlara bakarak sonunda karar verdim: Çevreye minimum zarar vererek İnşaat Mühendisi olmak da mümkün. Sonrasında yaşananlar ise direnişin kapsamını daha da genişletmişti.

img

Gezi Direnişi ‘Üç Beş Ağaç İçin’ Değildi…

Gezi Direnişi, %34 oy alıp bunu %50 gibi lanse ederek her istediklerini yapabileceklerini düşünenlere, bir gecede vergiler üstüne yeni vergiler, yasaklar üstüne yasaklar koyanlara, kendini padişah, halkını kulları zannedenlere, astığım astık, kestiğim kestik diyenlere, tecavüzcüyü, hırsızı, katili salıp düşünenleri parmaklıklar ardına gönderenlere, ülkeyi babalar gibi satıp ekonomiyi düzelttik diye yüksekten uçanlara, iktidar olup da kendisine oy vermeyenleri yok sayanlara, her şeye muhalefet olmak dışında başka bir şeye yaramayan muhalefete, gerçekleri göstermek yerine penguen belgeseli yayınlayanlara, bizi ırk, din ve cinsiyet başta olmak üzere binbir türlü şekilde bölmek isteyip kardeşliğimize gölge düşürmek isteyenlere ve bizi bir türlü anlamak istemeyenlere, kapasitesi yetmediği için anlayamayanlara, ‘DUR!’ demek içindi…

img

Ya Peki Şimdi Ne Yapacağız?

Direnişin hararetli günleri şimdilik geride kaldı, artık **DUR!**ması gerekenler ise hatalar üstüne hatalar yapmaya devam ediyorlar. Bizler ise kayıplar verdik, binlercemiz yaralandı, yüzlercemiz göz altına alındı. Bunların hiçbirinin boşa gitmemesi için direnişin devam etmesi gerekiyor, devam ediyor da. Ama yeterli mi değil mi orası tartışılır. Açıkçası bunca yaşanandan sonra, beni en çok kahredecek olan hiçbir şey olmamış gibi hayata devam etmek olacaktır.

Son dönemde gündem ve gündemle orantılı olarak benim kafam da çok meşgul; 2 Haziran’dan beri Twitter dışında kalem oynatamadım, ki Twitter’da olmadığım zamanlarda da ya ders çalışıyordum ya da meydanlardaydım. Bu süreçte o kadar çok yazacak şey birikti ki, bir ay boyunca belki her gün yazmam gerekecek.

Görüşmek Üzere… Barış ve Mutluluk Sizinle Olsun…

comments powered by Disqus